4 Nisan 2012 Çarşamba

SESLİ DEFTER: POLONYALI BİR ANKARALI...

Janusz Szprot: “Ankara benim için insanlarıyla varolan bir şehir…”

Besteci ve piyanist Janusz Szprot, Polonyalı bir Ankaralı. 20 yılı aşkın süredir kentimizde yaşıyor. 1990’lı yıllarda Bilkent Üniversitesinde başlattığı caz eğitiminden bu yana ülkemizde cazı yaşatmak ve yaygınlaştırmak için emek veriyor. Janusz Szprot’la “ikinci evim” dediği Ankara’da geçen yılları ve caza olan aşkını konuştuk.


Nasıl başladınız caz çalmaya?
Varşova Üniversitesinde müzikoloji okurken caz orkestrasında çalmaya başladım. İlk konseri Varşova’da öğrenci kulüplerinde, Gold Washboard Hot Jazz Company  olarak vermiştik. Klasik müzik çalmak için yaratılmış bir piyanist olmadığımı o zamanlar anladım.

Caza yönelme nedeniniz neydi?
Caz çalmak benim için kendini gerçekleştirmek, birey olmak, özgür olmak demekti. Cazcı olmak her şeyden önce kimseyi taklit etmeden çalmaktır. Emprovizasyon (doğaçlama) bu müzikte temel dayanaklardan biridir ve kimliğini ifade edebilme özgürlüğü sunar. Müzikte özgün ve özerk olabilmeyi sağlar. Müzikoloji okuduğum halde, 20 yılı aşkın süredir Bilkent Üniversitesinde müzik öğrettiğim halde, dinleyiciyle iletişim kurmak denince kullandığım müzikal dil her zaman caz oldu.

“İletişim” deyince cazda dinleyiciyle etkileşim de önemli demek ki.
Caz sürprizli bir müziktir. Müzisyenler “hikaye anlatıcıları” gibidir. Çaldıkları sololar onların “yolculuğu”dur. Dinleyici de bu bilinmez yolculuğa katılır. Caz, dinleyiciye tanımlı bir şey sunmaz. Her an her şey olabilir. Pop dinleyicisi her zaman beklediğini alır. Caz dinleyicisi ise beklediğinden ötesini... Diğer müzik türlerininkine kıyasla azdır, azınlıktır caz dinleyicisi.

Siz kimleri dinleyerek başladınız? Kimler esin kaynağı oldu?
Polonyalı cazcıları dinlerdim.  Amerikalı devler beni büyülemişti (Louis Armstrong, Duke Ellington, Fats Waller, Oscar Peterson, Charlie Parker, Miles Davis John Coltrane) Ama etkilendiklerim bu isimlerden ibaret değil elbette. Cazın güzelliği hiç tanınmadığınız müzisyenlerin bile doğaçlamaya dayalı performanslarıyla sizi büyüleyebilmesindedir. Nelerden ilham aldım derseniz, yalnızca caz değil, farklı müzik türleri de söz konusu. Ama ilk aklıma gelen büyükbabam Leon’dur. Leylak yaprağıyla Polonya halk şarkılarını öyle güzel çalardı ki! İlk müzik öğretmenimse babam Jan Szprot’tur. Bence müzisyen de bir hekim gibi, yaşamı boyunca yeniliğin peşinde olmalı. Bu yüzden her müzisyenden öğrenecek bir şey bulurum. Afrikalı kabilelerin müziği, Türk halk müziği sanatçıları, ney, kanun, saz çalanlar, bunun yanı sıra öğrenciler ve dinleyiciler ilham kaynağımdır.

Ankara’ya gelişiniz nasıl oldu?
Ankara’ya 1990’da Bilkent Üniversitesnde bir caz eğitimi programını hayata geçirmek üzere davet edilmem, 20 yılı aşan bir yaşantının vesilesi oldu. Burası artık benim ikinci evim. Ankara benim için insanlarıyla birlikte varolan bir şehir. Yoksa bir “yabancı” için daha cazip kentler de elbette vardır.
Ya kültüre aşinalığınız?
Onu sorarsanız, o gelmeden de oluşmaya başlamıştı. Yunus Emre’yi, Mevlana’yı Nazım Hikmet’i biliyordum. Aşık Veysel’i Dede Efendi’yi, Adnan Saygun’u keşfettim.  Ünlü  sanatçılarla tanıştım. Burada Sibel Köse’yi özellikle anmak isterim. Kendi ülkesinde tanındığından çok daha iyi tanınıyor yurt dışında. Aynı şeyi Kamil Erdem, Önder Focan, İlhan Erşahin, Tuna Ötenel, Aydın Esen ve yenilerden Meltem Ege için de söyleyebilirim.
Uzun yıllar süren bu deneyimle, Ankara’da cazın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçmiş yıllar müzik açısından daha ümit vericiydi diyebilirim. Kariyer ve paradan çok müziğin kendisine değer veren açık fikirli insanlar vardı. Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın’ın katkıları önemlidir. Birçok projemize destek verdi. Caz müziğini destekleyen yönetimler sayesinde 1993’te Polonya-Türkiye Caz Oluşumu’nu hayata geçirmiştik. Birçok kentte iyi konserler verebilmiştik. Şimdi Bilkent’te müzik fakültesinde çalışmaya devam ediyorum ama ne yazık ki caz bölümü artık yok.  Eğitim sistemindeki aksaklıkların yanı sıra, alanda özellikle caz eğitmenliği konusunda yapılması gereken şeyler var. Birçok değerli müzisyen öğretmeyi bilmiyor, bilenler istihdam edilmiyor. Yine de öyle yetenekli gençler var ki, caz aşkına tüm bu talihsizlikleri aşabiliyor.
Biraz da projelerinizi anlatabilir misiniz?
Bilkent’te tam zamanlı çalışmanın yanı sıra aktif bir müzisyen olduğumu söyleyebilirim. "Young@Hearts", adlı bir grubumuz var. Düzenli olarak Kamil Erdem, Önder Focan, Yahya Dai, Cem Aksel ve Ferit Odman, Sibel Köse, Sarp Maden gibi konuk sanatçılarla çalıyoruz. Ankara’da  Murat Ulus ve Cem Aksel’le Ruhi Bey’de bir triomuz var. muhteşem şarkıcı Meltem Ege bizimle söylüyor.  aynı trio Samm's Bistro’da ise her Cuma farklı vokalistlerle çalıyor...


 FOTOĞRAF: TAŞDEMİR AŞAN
 YOUNG@HEARTS GRUBU (soldan sağa): Önder Focan, Cem Aksel, Kamil Erdem Yahya Dai ve Janusz Szprot

Cumhuriyet Ankara 04 Nisan 2012