Janusz
Szprot: “Ankara benim için insanlarıyla varolan bir şehir…”
Besteci
ve piyanist Janusz Szprot, Polonyalı bir Ankaralı. 20 yılı aşkın süredir
kentimizde yaşıyor. 1990’lı yıllarda Bilkent Üniversitesinde başlattığı caz eğitiminden
bu yana ülkemizde cazı yaşatmak ve yaygınlaştırmak için emek veriyor. Janusz
Szprot’la “ikinci evim” dediği Ankara’da geçen yılları ve caza olan aşkını
konuştuk.
Nasıl
başladınız caz çalmaya?
Varşova Üniversitesinde müzikoloji okurken
caz orkestrasında çalmaya başladım. İlk konseri Varşova’da öğrenci
kulüplerinde, Gold Washboard Hot Jazz
Company olarak vermiştik. Klasik müzik çalmak için yaratılmış bir
piyanist olmadığımı o zamanlar anladım.
Caza
yönelme nedeniniz neydi?
Caz çalmak benim için kendini gerçekleştirmek,
birey olmak, özgür olmak demekti. Cazcı olmak her şeyden önce kimseyi taklit
etmeden çalmaktır. Emprovizasyon (doğaçlama) bu müzikte temel dayanaklardan
biridir ve kimliğini ifade edebilme özgürlüğü sunar. Müzikte özgün ve özerk
olabilmeyi sağlar. Müzikoloji okuduğum halde, 20 yılı aşkın süredir Bilkent
Üniversitesinde müzik öğrettiğim halde, dinleyiciyle iletişim kurmak denince
kullandığım müzikal dil her zaman caz oldu.
“İletişim”
deyince cazda dinleyiciyle etkileşim de önemli demek ki.
Caz sürprizli bir müziktir. Müzisyenler
“hikaye anlatıcıları” gibidir. Çaldıkları sololar onların “yolculuğu”dur.
Dinleyici de bu bilinmez yolculuğa katılır. Caz, dinleyiciye tanımlı bir şey sunmaz.
Her an her şey olabilir. Pop dinleyicisi her zaman beklediğini alır. Caz dinleyicisi
ise beklediğinden ötesini... Diğer müzik türlerininkine kıyasla azdır,
azınlıktır caz dinleyicisi.
Siz
kimleri dinleyerek başladınız? Kimler esin kaynağı oldu?
Polonyalı cazcıları dinlerdim. Amerikalı devler beni büyülemişti (Louis
Armstrong, Duke Ellington, Fats Waller, Oscar Peterson, Charlie Parker, Miles
Davis John Coltrane) Ama etkilendiklerim bu isimlerden ibaret değil elbette. Cazın
güzelliği hiç tanınmadığınız müzisyenlerin bile doğaçlamaya dayalı
performanslarıyla sizi büyüleyebilmesindedir. Nelerden ilham aldım derseniz, yalnızca caz değil, farklı müzik türleri de
söz konusu. Ama ilk aklıma gelen büyükbabam Leon’dur. Leylak yaprağıyla Polonya
halk şarkılarını öyle güzel çalardı ki! İlk müzik öğretmenimse babam Jan
Szprot’tur. Bence müzisyen de bir hekim gibi, yaşamı boyunca yeniliğin peşinde
olmalı. Bu yüzden her müzisyenden öğrenecek bir şey bulurum. Afrikalı
kabilelerin müziği, Türk halk müziği sanatçıları, ney, kanun, saz çalanlar,
bunun yanı sıra öğrenciler ve dinleyiciler ilham kaynağımdır.
Ankara’ya gelişiniz nasıl oldu?
Ankara’ya 1990’da Bilkent Üniversitesnde bir
caz eğitimi programını hayata geçirmek üzere davet edilmem, 20 yılı aşan bir
yaşantının vesilesi oldu. Burası artık benim ikinci evim. Ankara benim için
insanlarıyla birlikte varolan bir şehir. Yoksa bir “yabancı” için daha cazip
kentler de elbette vardır.
Ya kültüre aşinalığınız?
Onu sorarsanız, o gelmeden de oluşmaya
başlamıştı. Yunus Emre’yi, Mevlana’yı Nazım Hikmet’i biliyordum. Aşık
Veysel’i Dede Efendi’yi, Adnan Saygun’u keşfettim. Ünlü
sanatçılarla tanıştım. Burada Sibel
Köse’yi özellikle anmak isterim. Kendi ülkesinde tanındığından çok daha iyi
tanınıyor yurt dışında. Aynı şeyi Kamil
Erdem, Önder Focan, İlhan Erşahin, Tuna Ötenel, Aydın Esen
ve yenilerden Meltem Ege için de söyleyebilirim.
Uzun
yıllar süren bu deneyimle, Ankara’da cazın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçmiş yıllar müzik açısından daha ümit
vericiydi diyebilirim. Kariyer ve paradan çok müziğin kendisine değer veren
açık fikirli insanlar vardı. Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın’ın
katkıları önemlidir. Birçok projemize destek verdi. Caz müziğini destekleyen
yönetimler sayesinde 1993’te Polonya-Türkiye Caz Oluşumu’nu hayata geçirmiştik.
Birçok kentte iyi konserler verebilmiştik. Şimdi Bilkent’te müzik fakültesinde
çalışmaya devam ediyorum ama ne yazık ki caz bölümü artık yok. Eğitim sistemindeki aksaklıkların yanı sıra, alanda
özellikle caz eğitmenliği konusunda yapılması gereken şeyler var. Birçok
değerli müzisyen öğretmeyi bilmiyor, bilenler istihdam edilmiyor. Yine de öyle
yetenekli gençler var ki, caz aşkına tüm bu talihsizlikleri aşabiliyor.
Biraz da
projelerinizi anlatabilir misiniz?
Bilkent’te tam zamanlı çalışmanın yanı sıra
aktif bir müzisyen olduğumu söyleyebilirim. "Young@Hearts",
adlı bir grubumuz var. Düzenli olarak Kamil
Erdem, Önder Focan, Yahya Dai, Cem Aksel ve Ferit Odman,
Sibel Köse, Sarp Maden gibi konuk sanatçılarla çalıyoruz. Ankara’da Murat
Ulus ve Cem Aksel’le Ruhi Bey’de
bir triomuz var. muhteşem şarkıcı Meltem
Ege bizimle söylüyor. aynı trio Samm's
Bistro’da ise her Cuma farklı vokalistlerle çalıyor...
FOTOĞRAF: TAŞDEMİR AŞAN
YOUNG@HEARTS GRUBU (soldan sağa): Önder
Focan, Cem Aksel, Kamil Erdem Yahya Dai ve Janusz Szprot
Cumhuriyet Ankara 04 Nisan 2012