Çocukken aniden yoluna çıkar, gözlerin parlar. Parasızlık çeken baban, o iştahlı bakışlarını görüp üzülmesin diye yüzünü çevirip yoluna devam edersin.
Doğumgününde sonsuza kadar seninle kalacağını sandığın bir balonun olur nihayet ama arkadaşlarından biri canı öyle istediğinden, onu patlatıverir. Seni üzdüğü için gözlerinde ağırladığı hazzı ve kendi gözlerinden kaçıp giden gözyaşını hatırlarsın. Nefes almadığını bildiğin halde balonunun canını yaktıkları için ağlarsın. Onu senden koparttıkları, yok ettikleri için. Bu, kayıpların insanı buluşlara yönelttiğine dair ilk dersindir, yerlere saçılan balon parçalarından minik dudak balonları yapmayı bu sayede keşfedersin. Parçaların bütünlerden küçük ama onlardan daha fazla ettiğini öğrenirsin; ufak ufak, türlü türlü, daha fazla sevmeyi. "Yadigar" sözcüğü hazinene eklenir. Balonundan arta kalan baloncukları kalem kutunda saklarsın. Kalem kutuları çocukların en değerli hazinesidir. Kokusunu sevip yarısını kemirdiğin silgi ile orada kucaklaşır dudak balonları, kokular birbirine bu sığınakta karışır.
Kocaman olmuşsundur, kalemkutun bile kalmamıştır hayatta, miniminnacık bir çocuğun elinde, belli ki hiç oynamadığı, para kazanmak için tüketmeye can attığı balonlar görürsün, için burkulur. Senin cennetin olan çocukluk onun büyür büyümez kurtulacağını sandığı bir cehennemdir. Yüzünü çevirir, görmezden gelirsin kırmızı alevleri.
