“Ankara bana müzisyen kimliğimi armağan etti”
Çiğdem Erken, Ankara Devlet Konservatuvarı ve B.Ü. Müzik ve Sahne
Sanatları Fakültesinde eğitim gördü, dersler verdi. Mesleğine İstanbul’da devam
ediyor. Uzun yıllardır tiyatro müziği ile ilgilenen piyanist ve besteci, Geçen
yıl ilk albümü Kız Kafası’nı
çıkardı. Sonrasında “Türkiye’nin kadın ozanı” olarak anılmaya başlayan Çiğdem
Erken devam niteliğinde olan 2. albümünü sonbaharda Ada Müzik’ten yayınlamaya
hazırlanıyor.
Kız Kafası’nın başarısını neye bağlıyorsunuz? Bu albümün olmazsa
olmazları nelerdi?
Kız Kafası uzun zamandır
kafamda tasarladığım bir albümdü. Hayata geçirme aşamasında karşılaştığım zorluklar
albüme olumlu anlamda bir katkı sağladı sanki. Şarkılar piştikçe pişti. Hoşuma
gitmeyen her türlü kaydı çöpe attım. Yeniden yapmaktan çekinmedim. Yine de eğer
bir başarıdan söz ediyorsak, bence o şarkılarımın kalp ve damar sistemine olan
yakınlığından olabilir. Hayatı hiç korkmadan dibine kadar yaşamaya meyilli bir
insanım. Hayatın diğer alanlarında olduğu gibi aşkta da komut almayı sevmem.
Birini çok seversem onun ne hissettiğine çok takılmadan kendi içimde başka bir
dünya kurarım. Bütün bu hissettiklerimi çekinmeden yazdım. Herkesin hayatından
geçen hikâyeleri ben re minör bir eda ile sundum. Benim için aşk şarkıları ile
dolu bir albümün yegâne olmazsa olmazları, hissiyatı ve dramaturjik yapısı
sağlam sözleri ve zihinde özgün bir etki yaratabilen tınılarıdır. Realizasyon
aşamasında iyi kayıt, iyi müzisyenler olması da çok önemli tabii ki ama benim
için önce şarkı gelir.
Albümdeki şarkılar önce sosyal medyada yayınlandı ve binlerce kez
dinlendi. Teknoloji müzik sektörünü nasıl dönüştürüyor sizce?
Albüm öncesi sosyal medyada
yakaladığım başarı olmasaydı belki akademik yaşantımın çetrefil yolları
arasında bu şarkıları yavaş yavaş unutabilir, paylaşma enerjimi yitirebilirdim.
Tesadüfen açtığım bir myspace hesabı sayesinde şarkılar büyük talep görmeye ve
elden ele yayılmaya başladı. Bende bu kadar yayılacaksa bari iyi kayıtlar
yayılsın dedim ve yola çıktım. İnternet bir yandan büyük bir şans hem
dinleyenlerin bize, hem de bizlerin onlara ulaşması açısından. Ama öte yandan
müzisyenin gerçek yaşam alanı olan sahne performanslarını ve albüm satışlarını
olumsuz etkiliyor. Konu sadece maddiyat ile de ilgili değil. Özene bezene
hazırladığım o albümü beni dinleyen insanların elinde tutması, kütüphanelerinde
bana da bir yer açması beni çok mutlu ediyor. İnternette yüz binlere ulaştım.
Ama kanlı canlı durumları hayatın her alanında tercih ederim.
Türkiye’de tiyatro müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu müziklerin
de albümlerini dinleyemez miyiz?
Tiyatro benim evim. Orada çok
mutluyum ama yokluk içindeyiz sanki. Bugünlerde tiyatronun özellikle devlet eli
ile gördüğü baskı yüzünden kendimi dışlanmış ve moralsiz hissediyorum. Çok
takdir gördüğümüz söylenemez, para zaten yok bu meslekte. Yine de tiyatro
müziği son yıllarda ülkemizde gelişme içinde. Yine de film ya da dizi müziği
benzeri bir rant yakalaması kolay değil. Dünyadaki örneklere baktığınız zaman
da soundtrack piyasası ve müzikallerin kayıtlarının paylaşıma sunulması
arasında büyük bir fark görebilirsiniz.
Sizin böyle bir projeniz var mı?
Kendi adıma önümüzdeki
yıllarda tiyatro müziklerimi bir albümde toplama planım var ama paylaşım
beklentisi yüksek düzeyde olmayacaktır. Cep telefonunun Kral Lear için yazdığım
bir ağıtla çalmasını anlamlı bulacak çok insan olduğunu sanmıyorum. Artık satışların
çoğu yüzyılın icadı cep telefonu için sanırım.
Herkes sizi “kadın ozan” olarak nitelendiriyor. Bu tanım edebiyatla
sıkı ilişkiyi de akla getiriyor.
Özellikle romantik Türk
şiirinden ve Anadolu âşıklarının dilinden çok etkilendiğimi söylemeliyim. Çocuk
yaştan beri Ümit Yaşar ile başlayan
ve Metin Altıok’a kadar uzanan şiir
okuma alışkanlığım en azından kendi yazdıklarımı anlamlandırabilmem adına bana
çok şey kattı. Ayrıca Shakespeare’in
şiirsel anlatımları ve Brecht’in
korkusuz ve bir o kadar gerçekçi dili, müzik cephesinden ise Bach, Schumann, Chopin ve Brahms’ın yaklaşımları çok önemlidir
hayatımda. Bu “Kadın Ozan” nitelendirmesi de hayatımda aldığım en büyük
iltifattır bu arada. Şarkılarımla ozanlara selam çakıyorum.
Son olarak size “Çiğdem Erken’in Ankarası”nı sorsam?
Ankara bana müzisyen kimliğimi
armağan etti. Orada unutulmaz öğrencilik anılarım, ilk gençliğim var. Tiyatroya
orada başladım. Ustam Yücel Erten
ile Ankara’da tanıştım. Hayat orada başladı bir nevi. Ben Ankara’ya
İstanbul’dan değil 40 yaşımdan bakıyorum. Yeri gönlümde her daim baki kalacaktır.
Çiğdem Erken'den Laleler....
Cumhuriyet Ankara, 28 Haziran
2012 (oynanmış versiyon)