Nadir Buçan: “Konvansiyonel
fotoğrafı sayısaldan daha değerli buluyorum”.
Fotoğrafçı Nadir Buçan, Ankara İlef mezunu.
Ankara’dan Van Yüzüncü yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde öğretim
görevlisi olunca ayrılan Buçan, Van depremi öncesinde çektiği fotoğraflardan
oluşan “Benim Gördüğüm Van Şimdi Yerle
Bir” adlı sergisiyle yeniden kentimizde. Nadir Buçan bize fotoğrafa
bakışını ve Van’ın objektifinde bıraktığı izleri anlattı.
Nasıl
başladınız fotoğraf çekmeye?
İLEF (Ankara Üniversitesi
İletişim Fakültesi) öğrencisiyken almış olduğum Temel Fotoğraf dersi sayesinde
fotoğraf çekmeye başladım. Sanırım 1999 yılıydı. Ayrıca okuldaki fotoğraf
atölyesinde değerli hocalarım Atila
Cangır ve Hatice Kurt’la
birlikte çalışma şansına sahip oldum. Sayısal fotoğrafın henüz egemenliğini
ilan etmediği bir dönemdi. Film kullanıyordum ve banyodan baskıya kadar
fotoğrafın her aşamasında bulunuyordum. Karanlık odada agrandizörde pozlanmış fotoğrafın
solüsyon içinde yavaş yavaş oluşumuna şahit olmak büyüleyici bir deneyimdi
benim için.
Telefonlar,
dijital kameralar, sosyal medyadaki fotoğraf kullanımları derken, teknoloji
fotoğrafla ilişkimizi değiştiriyor sanki. Bu değişim fotoğrafın sanatsal
değerini yıpratan bir şey mi?
Ben fotoğraf çekmeye bir
analog makineyle başladım. Filmlerin banyosunu ve baskısını kendim yapıyordum.
O zamanlar bir fotoğraf için daha fazla zaman ve emek harcıyorduk.
Karanlıkodaya sabah girer akşam çıkardım. Bu da o fotoğrafın değerini arttıran
bir durumdu. Bir iş için ne kadar çok emek harcıyorsanız o iş o kadar
değerlidir. Bir de film kullanırken çekebileceğiniz kare sayısının sınırlı
olması sizi daha dikkatli ve seçici olmaya itiyordu. Şimdilerde ise adeta
makineli tüfek kullanır gibi çekimler yapıyoruz. Konvansiyonel fotoğrafı
sayısaldan daha değerli buluyorum.
Kendi
fotoğrafçılık anlayışınızı nasıl tanımlarsınız?
Belgesel fotoğraf diyebiliriz.
Daha çok insan fotoğrafları çekiyorum. Tabii önce onlarla vakit geçirmeye
ve onları dinlemeye özen gösteriyorum. Kısacası önce arkadaşlık kuruyorum. Çoğu
kez uzun soluklu bir ilişki gelişiyor. Çekim bittikten sonra da onlarla
görüşmeye, fotoğrafları kendileriyle paylaşmaya çalışıyorum.
Bir
fotoğrafçı için Ankara’dan sonra Van’da olmak nasıl bir deneyim?
Yaklaşık bir buçuk
yıldır Van'da yaşıyorum ve burada bulunduğum süreyi bir fotoğraf projesi olarak
görüyorum. Van
Türkiye'nin en güzel illerinden biri. Gölü, adaları, dağları, kaleleri,
kiliseleri, güzel gözlü kedileri ve insanıyla bir fotoğrafçı için bulunmaz bir
nimet. Görselliği olan bir şehir Van. Urartular şehre Tuşba adını vermişler.
Tuşba 'güneş şehri' anlamına geliyor. Burada güneş yüzünü hiç eksik etmiyor.
Midyat - Van arasını bir ayda yürüyerek kateden göçer kadınlar, savaş nedeniyle
yurtlarından koparılan Kırgızlar, kerpiç bakkal dükkânı, Altınsaç koyu, Göründü
Yaylası'ndaki berivanlar, ıssız Ermeni köyü Ağın, yabani atlar, çobanların
ıssız yalnızlığı. Hepsi de benim için daha önce karşılaşmadığım deneyimlerdi ve
hepsini fotoğrafa borçluyum.
Depremle
gelen yıkıma tanıklık nasıl etkiledi sizi, çalışmalarınızı?
Sergideki fotoğrafların
tamamına yakını deprem öncesinde çekildi. Deprem sonrası Van'ı öğrencilerimle
birlikte bir belgesel filmle anlatmayı tercih ettik. Bu proje öğrencilerim için
de ilk ciddi çalışma. Geçen yıl öğrendikleri şeyleri bu proje sayesinde
uygulama şansına sahip oldular. Şu an belgeselin postprodüksiyon aşamasındayız.
Otuz saniye içinde her şey değişti. İnsanlar evlerini kaybetti. Van bir süre
hayalet şehir görünümündeydi. Havaların ısınmasıyla şehre dönüşler başladı.
Yaşam konteyner kentlerde ve çadırlarda devam ediyor.
Van
fotoğraflarınız, fotoğrafın sanatsal değerinin yanı sıra belgesel değerini de
ön plana çıkarıyor.
Kesinlikle.
Sergideki fotoğraflardan biri tarihi bir minarenin tepesindeki çocuklar… Artık
oraya çıkmak pek mümkün olmayacak. Bir de ilk depremden bir gün önce çektiğim
fakat bu sergide kullanmadığım bir fotoğraf var. Depremle yerle bir olan
Alaköy'ün eski PTT binası… Depremden üç ay sonra oraya tekrar gittiğimde bina
yerinde yoktu. Bence bu fotoğraflar deprem öncesini yansıtan birer belge
niteliği kazandı.
Sergiyle
ilgili eklemek istedikleriniz?
Aslında bu sergiyi bir kaç yıl
sonra açmayı planlıyordum. Fakat yaşanan deprem bu tarihi öne çekti.
Fotoğrafları tek başıma seçmemeye özen gösterdim. Arkadaşlarımın ve
hocalarımın eleştirilerini dikkate aldım. İlk sergi 7 Mart'da Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi'nde açılmıştı. Ankara’daki sergimiz ise 2 Mayıs- 12 Mayıs tarihleri arasında A. Ü. İLEF-Ahmet
Taner Kışlalı Sanatevi'nde gezilebilecek.
Uzun metin.
Cumhuriyet Ankara 5.5.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder