Sevgican YAĞCI AKSEL
sevgicanyagci@gmail.com
‘Gençler caza daha yakın’
Besteci, yorumcu ve birçok enstrüman çalan Fatih Erkoç, özellikle trombonuyla caz müziğinde dünya çapında bir yeteneğe sahip olduğu bilinen bir müzisyen. Yeteneği, farklı müzik türlerindeki üretkenliği ve mütevazı kişiliği ile her kesimden dinleyicinin hayranlığını kazanan sanatçı, göz önünde olmaktan çok denizde teknesiyle özgürlüğü kovalamayı seviyor. Elli yıldır müzikle uğraşan Erkoç, son albümü “Babamdan Miras” ile Türk sanat müziği sevenlerin de beğenisini topladı. Albüm sanatçının yorumu kadar, seçtiği eserler, sazlar ve vokallerin yüksek performansıyla da dikkat çekiyor.
Babam Hasan Erkoç bir ud sanatçısı idi. Evde onun birçok taş plağı vardı. Hepsi de Türk sanat mûsikîsinin (TSM) harikulade eserlerini içeren taş plaklar. Ben o plakları dinleyerek ve babamın bana 3-4 yaşlarımdayken hediye ettiği kemanla onları taklit ederek büyüdüm. İlkokuldan sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı’na girene dek böyle devam etti. Tabii ki kemanı biraz ilerlettikten sonra babamla birlikte bazı eserleri çalardık. Evde bu sözünü ettiğim taş plaklardan ve benim gıygıyımdan başka bir de dayım Sami Kesim’in arada bize ziyarete geldiğinde söylediği eski TSM eserleri dinlenirdi. Bazen de babamın talebeleri ile yaptığı dersler...
Öncelikle, çok saygıdeğer Doğan Hızlan beyefendiye bir kez daha teşekkürü bir borç bilirim. Ben, hangi tarz müzik yorumlanacaksa, o tarzın gerektirdiği duyguyu karşıya yansıtmanın gerektiğine inanırım. TSM’de de öyle. Ancak bazı pop şarkıcıları bu eserleri pop gibi yorumluyorlar. Bu müzikler bizim öz müziklerimiz, bunların gelecek kuşaklara doğru bir şekilde aktarılması gerekir. Babamdan Miras’ın zamanlaması biraz geç oldu ama sonunda oldu ya, olsun ben mutluyum.
Öncelikle gerekli olan şey, tüm albümlerde dinleyicinin bir içtenlik bulmasıdır. Bu albümün makamsal olarak bir bütünlüğe sahip olmasına özen gösterdim. Bir de saz arkadaşlarımın TSM’yi en doğru icra eden müzisyenlerden olmasına elbette... Ayrıca, eserlerin notalarının en doğru olanlarını bulup, onların doğruluklarını onayladıktan sonra kayıtlara başladım. İyi bir TSM albümünü kaliteli kılan şey, abartıya kaçmadan, eserlerin doğru bir şekilde yorumlanması ve kayıt edilmesidir kanımca.
Ben öyle düşünmüyorum... Bugünkü gençler, eskisinden daha yakınlar caz. Çok iyi çalan birçok genç caz müzisyeni var şimdi. Bütün dünya avuçlarında. Her iyi müzisyeni dinleyebiliyorlar ve iyi cazcı oluyorlar. Ancak cazı bilmeyenlere sevdirmek gerekir. Yakında Bursa’da bir müzik okulu açacağım, kısmetse eylülde, bu okuldaki öğrencilere, cazın önemini anlatıp, onların da caz çalabilen müzisyenler olmalarını sağlamaya çalışacağım.
Tabii ki ikisi farklı şeyler. Hem otantik olarak kalmalılar, hem de sözünü ettiğiniz denemeler olmalı. Örneğin benim de öyle bir projem var. Ud ile çalmayı planladığım bestelerim var. İçinde caz nosyonlarının da olduğu, doğaçlamaya ve virtüözlüğe yönelik bir çalışma.
Ankara’nın benim yaşamımdaki yeri çok önemlidir. Gerçek caz çalmaya Ankara’da askerliğimi yaparken, rahmetli Erol Pekcan, rahmetli Kudret Öztoprak, Nejat Cendeli ve sevgili Tuna Ötenel ile başladım. Onlar benim öğretmenlerimdir. O zamanlar (1973-75) Ankara çok sanatsal bir şehirdi. Hem askerlik, hem para kazanmak ve hem de caz çalıp söylemek... Bir müzisyen daha ne ister? Ama bir de şu gerçek vardır malesef: “Ankara’nın nesi güzeldir?” sorusuna yanıt olarak “İstanbul’a geri dönüşü” derler. Yanlış, İstanbul yerine Bodrum olabilir.
18 Temmuz 2012
Cumhuriyet Ankara eki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder