1 Aralık 2011 Perşembe

SEN...

BÜLENT ORTAÇGİL: DURULUK, DERİNLİK VE AYRINTILAR



Bülent Ortaçgil’in yeni albümü Sen çıktı. Tam da yeni yıl müjdesi, 2011’e güzel bir başlangıç vesilesi.
Sen elimde, kuyrukta beklerken, karşımda duran en çok satanlar listesinde, albümün ilk üçe girdiğini okudum. Bülent Ortaçgil böyle listelerle filan ilgilenmez, haberi olduysa muzip bir iki cümle kurup geçiştirmiştir. O an halimizi görse, bize de gülümserdi belki. Üç kuşaktan dinleyicisinin, haberi alır almaz soluğu müzik marketlerde almasına, elindeki albümü bir an önce dinlemek için sabırsızlanan ve bu sırada birbirine çarpan heyecanlı bakışların yeni yıla Sen ile girme telaşına…
Bülent Ortaçgil'in albümünün dinleyicilerinde yarattığı heyecan, Sen'e kadar, müziğiyle kişisel tarihimize bıraktığı izlerle çok ilişkili.
Çocukluk ve gençlik fotoğrafları arasına albüm kapakları da karışıyor: Benimle Oynar mısın, Fikret Kızılok ile birlikte Pencere Önü Çiçeği, 2. Perde, Oyuna Devam, Bu şarkılar Adam Olmaz, Light, Gece Yalanları, Eski Defterler… Aklıma ilk düşenler.
Okul yıllarında, Ortaçgil’i dinlemek kolektif bir ritüeldi. Evlerde toplanır, şarkı sözlerini tartışır, müzisyenlerin performansları üzerine ahkâm keserdik. Ortaçgil bağırmadan şarkı söylenebileceğini, sözlerle müziğin birbirini kesmeden, birlikte varolabileceğini öğrendiğimiz ilk isimdi. Bu şarkıların bazıları benden daha yaşlı, bazıları annemden daha uzun ömürlü, Defne’ye sorarsanız, üç yıllık hayat tecrübesiyle, Küçük Şeyler’in ondaki yeri ayrı…. “Bazı gerçeklerin ömrü bizimkinden uzundur” demiş Braudel. Ortaçgil şarkıları için nasıl da doğru…

Dinleyiciyi Dinleyen Şarkılar...
Türkiye’nin bol darbeli modernleşme serüveni, teknolojik ve küresel gelişmelerle hızla dönüşen yaşam kültürü, satır aralarına sıkışanlar, sokak köşelerine gizlenenler, Ortaçgil şarkıları için de önemli bir artalan, bir bellek oluşturuyor. Ancak şarkıları güçlü itirazlar içerse de, bu artalanın, didaktik sözcüleri ya da eleştirmenleri asla değiller. Ortaçgil, yaşamı ve özneleri, özgün soyutlamalarıyla metaforlarıyla, sıradan ve gündelik ayrıntılarıyla kavrayan bir entelektüel. Bu yönüyle dinleyicisiyle kurduğu iletişim de alışılandan farklı. Yapıtları, dinleyici açısından derinlikli bir alımlama serüveni anlamına geliyor.
Ortaçgil dinlemek, bazen varoluşçu terapi bazen de bir mantık bulmacası. Müziğin ve sözlerin peşinde, etkileşimsel bir iletişim hali. Bu etkileşimsel ilişkinin bir geleneğe, kuşaklar arası bir dile dönüşmesi ve egemen kültür kuşatmasına direnen alternatif bir kültürel bellek inşasına aracılık etmesi kaçınılmaz. Çünkü şarkılar, toplumsal yaşam için güçlü kültür aktarım araçlarıdır. Dolaşıma girdikleri anda, zihniyetlere, yaşam biçimlerine dönüşüverirler. Türkiye’de müzik sektöründeki sığlık ve tekdüzelik alıp başını gitmişken, kulağımıza zorla sokulanlar hayatımızı da benzetmeye çalışırken, Ortaçgil şarkıları dinleyiciyi bu kirlilikten olabildiğince uzaklaştırıyor.
Şarkılarını özgünlük kılan bir özellik de dinleyiciyle etkileşimi. Gözlem yeteneği, soyutlama gücü ve sıradan olanla kurduğu sıradışı oyunlar, dinleyicilerine de aynı oyuna katılma, düşünme, çıkarım yapma olanağı sunuyor. Ortaçgil’in kendi şarkılarına gösterdiği özen, yaşam tecrübesini, kültürel birikimini, yaratıcılığını ve eleştirel bakışını şarkılarına cömertçe serpiştirmesi, dinleyici tarafından takdir ediliyor. Ortaçgil şarkıları dinlendikçe, kalıcılaşıyor, kültürel mirasa ekleniyor.

Sen...
Sen, işte bu alternatif kültür mirasının en yeni ürünü. Denize ulaşan yeni bir ırmak gibi. Duru ve derin. Müziği sözle anlatmak güç; dinlemek gerek elbette. Ancak uzun yıllardır birlikte çalıştığı duayen müzisyenlerin, Ortaçgil şarkılarına nasıl hayat verdiğini hepimiz biliyoruz. Albümdeki şarkıların sözü ve müziği Ortaçgil’e ait. Düzenlemeler Baki Duyarlar’ın. Baki Duyarlar’ın yazdığı yaylı partisyonlar insanın içine ince ince işliyor. Davulda Cem Aksel, yine eşsiz tuşesiyle ve sade yorumuyla fark ediliyor. Perküsyonda, üstadımız Birol Ağırbaş, Basta Gürol Ağırbaş, demirbaş Ortaçgil ekibi olarak karşımızdalar…. Birsen Tezer de muhteşem yorumuyla katkıda bulunmuş. Ortaçgil müziğinde son yirmi yıl, aynı ekibin ürünü. Bu tutarlık bile Türkiye’de müzik tarihinde not düşülmeli.

Bülent Ortaçgilin içindeki edebiyatçı, bu albümde de gündelik yaşamın şiirini, varoluşçu sempatik öykülerini, aşkı ve düşleri kaleme almış. Ayrıntıları ıskalamadan, duygulara incelikle dokunarak... Şarkıların çoğu denizi tema edinmiş. Albümün kapak tasarımı, kitapçığı ve fotoğrafı adeta deniz kokuyor… Tasarım, içeriğe çok uygun ve özenli. Albümün adı olan Sen, el yazısıyla buğulu cama yazılmış, bu naif el yazısı ardında dalgalı bir denizi saklıyor… Bu ayrıntıyı çok sevdim. Kahramanlar deniz kıyısında oturup düşünüyor, denizle dertleşiyor, denize kaçıyor, ya da kaçmayı düşlüyor… Denizde, kıyıda, bütün kumlara bir aşkın adı yazılıyor yine…. Deniz yanıyor… Adalar, insanlar gibi; su altından el ele tutuşuyor.
Ortaçgil Sen’de yine değişen zamanların hayata kattıklarını ve hayatımızdan götürdüklerini sorgulamış. Jetonlu telefonları anımsatmış. Özel hayatı kontrolsüz biçimde kamusallaştıran cep telefonlarına hafifçe dokundurmuş. Eski mesleklerle, moda meslekleri karşılaştırmış. “Çok geç kalmadan/Daha güç olmadan/İstediğini yap/Her şey bitmeden” diye akıl veriyor. Bu albümün kahramanları geçmişle hesaplaşıyor, kabuklaşan yaralarından söz ediyor. Bu kez hayatı anekdotların yanı sıra toplamında da değerlendiriyor. “Artık hiç canım yanmaz diyor”. “Yer ve zaman savaşları”ndan söz ediyor… Belki olgunlaşmayı, belki bir döneme doygunluğu tarif ediyor. Şarkı kahramanlarımız yine oyuncu. Albümde bambaşka bir ruh hali, cıvıltılı coşkulu hallere ait şarkılar da var. Bir tanesi 1969 yılında yazılmış örneğin. Farklı enerjileri, albümü renlendirmiş.
Bu albüm, geçmişi arkada bırakıp yarına doğru yola koyulmak için harika bir yol arkadaşı. İnsana yolculuk düşleri kurduruyor. Deniz, yarına ilişkin ihtimalleri düşündürüyor. İnsana bir başına hayatın manzaralarını seyretmenin tadını anımsatıyor. Belki de yıl sonu bilançolarına denk geldi. Dinlerken, sokaklarına giderek yabancılaştığım, anılarda daha çok sevdiğim Ankara’dan uzaklaşıp, bir adanın karşısına oturmak ve denizi koklamak istedim. Derken son parçanın sürprizi, havamı değiştirdi. Kendimi Ortaçgil’e yanıt verirken, ona teşekkür ederken buldum.
Ben, Sen’i çok sevdim. Sen’siz olmazmış gerçekten. Kaptan Bülent Ortaçgil olunca, denize açılmak kaçınılmaz! Bülent Ortaçgil, bu ülkede müzik ‘Sen’siz HİÇ olmaz….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder