8 Mart 2012 Perşembe

SESLİ DEFTER -Ece Göksu / Cumhuriyet Ankara Söyleşileri-Sevgi Can Yağcı Aksel

Ece Göksu’nun Dünyasından Masalsı Şarkılar...

Ece Göksu, Ankaralı bir caz şarkıcısı. Çocukluğu operanın kulisinde geçmiş. 5 yaşında piyano çalmaya başlayan, 7-8 yaşlarında koroyla ilk kez sahneye çıkan Göksu, büyüyünce Karmen olmayı düşlermiş. Bu düşünden uzun süre vazgeçmemiş...Türkiye’de ve yurtdışındaki konserleriyle övgü toplayan sanatçının ilk albümü Masal Mart ayında dinleyiciyle buluşacak. Ece Göksu ile Ankara’dan İstanbul’a, klasik müzikten caza, Bach’tan Bill Evans’a evrilen müzik serüvenini ve bu serüvende aradığı masal diyarları konuştuk.

Opera sanatçısı bir ailenin çocuğu olmak, müzikle belki de yazgısal bir biçimde küçük yaşta tanışmanıza neden olmuş. Nasıl bir çocukluktu?

Operacılarla iç içe, aryalarla, şarkılarla dolu bir çocukluktu. Evde sopranolar, tenorlar, baslar... Sürekli şarkılar söylenirdi. O güzel müzikler eşliğinde dalıp gittiğim uykular en güzel uykulardı.

Büyüyünce onlardan biri olmak ister miydiniz?

İstemez miyim? Tek hayalim Karmen olmaktı. 7-8 yaşlarında Çocuk Korosunda söylemeye başladım. İlk sahneye çıktığım opera Tosca’ydı sanırım. Babam da oynuyordu ve sahneye adım atmak, onunla aynı anda sahnede olmak büyük bir heyecandı.

Müzik kariyeriniz piyano ile sürmüş ama?

Evet, 11 yaşında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Piyano Bölümüne girdim. Üniversite üçe kadar okudum sonra Mimar Sinan Üniversitesine geçerek mezun oldum.

Caz söylemeye ne zaman başladınız?

Üniversite birinci sınıfta bir arkadaşım beni kurdukları caz grubuna davet etti. Ankara’da SSK işhanında bir mekânda evde duyduğum Frank Sinetralar, Ella Fitzgeraldlar’dan oluşan bir repartuarla bir barda söylemeye başladım.

Bir röportajınızda caz repertuarınızın oluşmasında, konservatuarda solfej Hocanız olan İlhan Baran’ın da payı olduğunu söylemişsiniz, klasik müzik derslerinde cazın da olması, çok anlamlı.

İlhan Hoca, özellikle klasik müzik ve caz üzerine tartıştığımız gerçek bir entelektüeldir. Ortaokulda her dersin sonunda bir saate yakın bize caz standardları öğretir ve söyletirdi. Birçok şarkıyı derslerinde öğrendim.

O sırada cazla birlikte piyano resitalleri, konserler de sürüyor tabii, neleri çalmayı severdiniz?

Bach benim için çok önemli her zaman çalmaktan büyük zevk aldığım bestecilerden biri oldu. Mozart ve Chopin çalmayı da severim.

Bach, klasik müzikle caz arasında kurduğunuz köprülerden biri sanki. Ankara’dan İstanbul’a geçmek de öyle görünüyor. Rota klasikten caza dönmüş diyebilir miyiz?

Evet doğru. İstanbul’da gidişle kararım netleşti. Ankara'da yaşamaya devam etseydim belki de caz şarkıcısı olmazdım. Mezun olduktan sonra caz vokal okumak için Amerika’ya gitmek istedim, Fullbright’a başvurdum, kazandım ve kendimi New Jersey’de buldum. Cazı yerinde yaşamak büyük bir şans oldu. Bizim halk müziğimiz gibi, caz da onların yaşamlarının kültürel bir parçası.

Piyano eğitimi ve caz vokal eğitimi nasıl bir sentez oldu?

Piyano çok sesli bir enstrüman olduğu için farklı bir duyma kazandırır. Tek sesli enstrümanlara göre daha armonik bir duyma becerisi diye tanımlayabilirim belki... Kimi zaman şarkı söylerken (özellikle emprovizasyonlarda) enstrümancı gibi düşünebilmek önemlidir. Ayrıca klasik müzik eğitiminin en önemli kazanımlarından biri de disiplin. Hangi müzik türü ile uğraşırsanız uğraşın, disiplinin gerekliliğini küçük yaşta öğrendim. İyi şarkıcı olabilmek için de bence klasik müzikteki gereklilikler çok önemli.

Büyük bir emek ve disiplinden söz ediyorsunuz. Kolayca tüketilen müzikten, o hayatın size sunacağı her türlü kolaylıktan uzak durmayı seçiyorsunuz. Yol arkadaşlarınız kimler? Dinledikleriniz, birlikte sahne almayı sevdikleriniz?

Birlikte en çok şarkı söylemekten zevk aldığım Turk müzisyenler arasinda Can Çankaya, Imer Demirer, Mehmet Ikiz, Bulut Gulen, Cem Aksel ilk aklıma gelenler. En çok dinlediklerim arasında ise (bu soruya cevap vermek çok zor) Bill Evans’ı çok seviyorum armonik çok şeyden söz edebiliriz, melodilerinin orijinalliğine hayranım. Ella Fitzgerald, Carmen McRae, günümüzden Roberta Gambarini, Gerald Clayton, Dianne Reeves, Roy Hargrove.. Daha onlarca sayabilirim...

Birçok projede söylediniz ve şimdi kendi albümünüz de çıkmak üzere. Nasıl bir albüm Masal? Adını şarkılardan mı aldı?

Masal adlı bir şarkı yok albümde. Düşlerimden beslenen masalsı 10 şarkı var diyebiliriz. Benim dünyamdan, hayalgücümü seslendiren şarkılar. Bir Bill Evans standardı Very Early, düzenlemelerini Can’la yaptığımız iki türkü var: Mavilim ve Bugün Ayın Işığı. Can Çankaya'nın 2 bestesi var diğer 5 tanesinin söz ve müzikleri benim. Can Çankaya piyano, Scott Colberg kontrbas, Mehmet İkiz davul çaldı. 4 şarkıda nefesliler de vardı, İmer Demirer trompet, Engin Recepoğulları tenor saksafon ve Bulut Gülen trombon çaldı.

Heyecanla bekliyoruz. Türkiye'de bir yandan da birbiri ardına çıkan albümlerin haberleri geliyor. Bu müziğin gelişimiyle mi ilgili, daha görünür olmasıyla mı?

İkisi de aslında. Ben kendi kulvarım adına konuşayım, özellikle atölye çalışmaları, yarışmalar, müzik okulları, işin popülerliğini artırıyor ve böylece caz şarkıcılarının sayısı da artıyor.

Artsın elbette ama nitelikli bir artış olsun. Türkiye'de müzik sektörünün caza bakışı nasıl peki?

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de caz, sektörün gözdesi değil aynı şekilde fazla albüm satışı da söz konusu değil. Teknoloji müzik endüstrisini yeni çözümler aramaya yöneltiyor. Internet nedeniyle albüm satın almak gereksizleşti. Endüstri yok olmamak için yeni düzenlemelere gitmek durumunda.

Sektörün zorlukları belli. Yine refleksif adımlarla, önce sorunla yüzleşip sonra çözüm arayıyoruz belli ki. Caz festivalleri sizleri yeterince destekliyor mu bari?

Ah çok derin bir konu bu. Festivali düzenleyenlerin müzisyenleri tanımaları, onlarla etkileşim halinde olmaları gerekir. Masa başı işi olmamalı festival düzenlemek. Konserlere gitmeliler. Seçtikleri/seçecekleri sanatçıları iyi tanımalılar. Festivallerin öncelikle müzisyenlerin çıkarlarını desteklemeleri de çok önemli. Türk müzisyenlere, yeni jenerasyona daha çok yer vermeliler.

Siz, Tuna Ötenel, Sibel Köse, Kamil Erdem, Önder Focan, Yahya Dai, Cem Aksel gibi dinlemeyi özlediğimiz birçok Ankaralı cazcı var. Ne yapsak da daha çok dinleyebilsek onları?

Ankaralı cazcılar da Ankaralı dinleyici de özeldir. Temiz bir şehirdir Ankara. İstanbul'un bazı anlamlardaki “kirliliği” burada olmadığından hem bakış açısı hem kulaklar daha temiz kalıyor sanırım. Ankara için gereken şey bir caz kulübü. Kulüp olursa müzisyenler gelir. Büyük, gösterişli bir şeyden söz etmiyorum. Caz kulübünün temel koşulu bence akustik bir piyanodur. Mütevazı bir yer olsun ama bir piyano olsun yeter. Her yerden, başka ülkelerden bile cazcılar seve seve gelecektir.

Sohbetimizin sonunda hedeflerini sorduğumda: “Birçok hedefim var, hayalgücüm sağlamdır, umarım yeterli zamanım da olur” diyor Ece Göksu. Hayallerin ve zamanın değerini genç yaşında kavraması, masallarına katılmayı sabırsızlıkla bekleyen dinleyicileri için de büyük bir şans olsa gerek...

Cumhuriyet Ankara, 18 Şubat Cumartesi (uzun metin)

Fotoğraf: Tuğba Taş


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder