14 Mart 2012 Çarşamba

SESLİ DEFTER -Yahya DAİ / Cumhuriyet Ankara Söyleşileri-Sevgi Can Yağcı Aksel


Yahya Dai:  “12 Eylül oldu ve parasını ödediğim saksofonuma 27 Haziran 1981’e kadar kavuşamadım. Bugün her şeyi olan genç müzisyenlerin bizi anlamakta neden zorlandıklarını anlıyorum”.

Yeni albümü Ümitvar Mavi ile caza ve yaşama dair ümitlerimizi tazeleyen Yahya Dai, Ankara’da caz müziğini yeşerten isimlerden.  Dai ile Ankara tarihine müzikli bir yolculuk yaptık.

70’lere gidelim sizinle. Nasıl başladınız müziğe?
70’ler benim 7-17 yaş aralığıma karşılık geliyor, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası orta dalga radyoda TRT3 yayınlarını dinlerken, blokflütle çaldıklarıma ek olarak radyoda duyduğum caz parçalarını çalmaya başlamıştım. Sonra saksofon ilgimi çekti. O dönem Ankara Motor Teknik Lisesinde okuyordum. 70’lerin o kaotik ortamında cazla ilgilenebilmek büyük bir lükstü, postu deldirmeden Bahçelievler’den Gazi’deki okuluma gidip gelebilmekten başka düşüncem yoktu. Caz eğitimi veren bir okul olmadığı gibi düzgün bir saksafon alabileceğiniz dükkân dahi yoktu. Almanya’dan sipariş ettiğim saksofon için yaklaşık 1,5 yıl bekledim. 12 Eylül oldu ve parasını ödediğim saksofonuma 27 Haziran 1981’e kadar kavuşamadım. Bugün her şeyi olan, hızla serpilen genç müzisyenlerin bizi anlamakta neden zorlandıklarını gayet iyi anlıyorum.

12 Eylül  yeni bir müzik kültürü oluşturdu. Caz müziği bundan nasıl etkilendi? 
1980’lerin başında bugünkü içinden çıkılması güç koşulların tohumlarının ekildiğinin çoğumuz farkında değildik. Dış borç karşılığı memlekete giren sıcak para ve yeni palazlanan 1980 sonrası zenginlerinin eğlenme arzuları ile coşan gece hayatı kaderin cilvesine bakın ki, biz caz müziği çalmaya çalışan bir avuç genç müzisyene bir fırsat oldu. Şehrin mutena semtlerinde hızla çoğalan mekânlarda giderek daha çok Caz talep ediliyordu. Caz, Batılı bir değer olarak bir tüketim unsuru haline gelivermişti. Miles Davis gibi büyük sanatçıların çektikleri düşününce ne büyük bir ironi! Anadolu’nun göbeğinde Caz yeni elitin popüleriydi.

1998’de İstanbul’a taşındınız, niçin?  
Bu yüksek sosyete ve Caz modası 90’ların başından sonra hız kesti. Artık ekonomik kriz vardı. Pek çok değerli müzisyen şehirden göç etti. O dönem bizler festival izlemeye İstanbul’a zar zor giderken İstanbul’dan caz grupları Ankara’ya çalmaya gelirdi. Neşet Ruacan-İmer Demirer-Ali Perret-Selim Selçuk-Cem Aksel ile tanışmam böyle oldu. 1998’de İstanbul’a taşındım ama İstanbul’a gönüllü gelmiş biri değildim. Şehrin kültürüne uyum sağlamam kabaca 5-6 yılımı aldı.

Ümitvar Mavi, bu deneyimin birikimiyle hazırladığınız bir albüm. Neden ümitvar, neden mavi?
Ümitvar olmakta giderek daha çok zorlandığımız için “Ümitvar” olmaya pozitif ayrımcılık yaptım diyelim. Aslında Ümitvar Mavi benim çok sevdiğim, o tertemiz, huzurlu Datça kıyılarındaki denizin açık bir tonuna verdiğim isim. Albüm adı olarak da anlamlı ve doğru mesajı taşıyacağını düşündüm.

Waltz for Ötenel  adlı parçanız dikkatimi çekti. Tuna Ötenel’in Sizin için anlamı büyük olsa gerek.
Ankara’da olmamın belki de en büyük şansıydı Tuna abi. Biraz caz çalabiliyorsam onunla birlikte çalışmama borçluyum şüphesiz.

Ankara birçok büyük cazcı yetiştirmiş değil mi?
Konsantre olmak için harika bir yerdi benim eski güzel Ankaram. 1960’lardan 90’lara çok müzisyen yetiştirdi. Belki o dönem İstanbul’a göre uygun ortam sunuyordu. Günlük küçük hedefler peşinde koşmayan, daha idealist insanların beşiğiydi sanki.

Bu değişim biraz Ankara’dan uzak kalmanıza neden olmuş sanki? Oysa dinleyici sizi özlüyor.
Ülkede ciddi bütçeli sanat organizasyonu sayısı pek iç açıcı değil. Yerli caz grupları hak ettikleri koşulların çok altında varlık göstermeye zorlanıyorlar. Caz festivallerinin müzik ve müzisyenlere destek olması beklenirken biz müzisyenlerden özveri beklemekteler. Çoğumuz için Ankara Caz Derneği Ankara’dan uzak kalmamıza sebep oldu diyebilirim. Ankara’da Caz çalınabilen yeni mekânların haberi kulağıma geliyor ama bütçeler öyle komik hale geldi ki yol masraflarımızı karşılamak bile bir külfet. Eski Ankara dinleyicisine kavuşmak güzel bir hediye olurdu…

Cumhuriyet Ankara, 13 Mart 2012






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder